Retro İnceleme: Marianne ve Juliane(1981)

         Bir aktivist ile bir militanı birbirinden ayıran şey nedir? Bu ayrım nerede keskinleşir? Bir davaya adanmışlık mı yoksa saplantılı bir yabancılaşma mı? Oldukça grift bir hikaye olan Marianne ve Juliane, II. Dünya Savaşı’nın etkilerinden hâlâ kurtulamayan Almanya’da aktivist olan iki kız kardeşin hikayesidir. 

        Gerçek hayattaki kardeşler Christiane ve Gudrun Ensslin’in hayatlarına dayanan von Trotta’nın senaryosu, Juliane (Jutta Lampe) ve Marianne (Barbara Sukowa) arasındaki hüzünlü bağı izliyor. Gudrun 1977’de Stammheim Hapishanesi’nde gizemli şekilde ölen Kızıl Ordu Fraksiyonu(RAF)’nun kurucu ortaklarından biridir. Marianne, öncelikli odağı kadın hakları, özellikle kürtaj hakkı ve temsiliyette eşitlik, seçim özgürlüğü olan feminist bir gazetecidir. Juliane ise, göçmenler, dünya üzerindeki adaletsizlik, haklarından mahrum bırakılmış vatandaşları için daha iyi bir Almanya için mücadele eden bir devrimcidir. 

Kız kardeşler arasında çocukluklarına uzanan oldukça yakın bir bağ vardır. Aynı görüşte olsalar da, devrime bakış açıları arasındaki farklılık kızkardeşleri biribirinden uzaklaştırmıştır. Julianne silahlı radikal eylemle hedeflerine ulaşacağına inanmış bir militandır. Marianne’in yasal sınırlar içinde eylemde bulunmasını eleştirir, yetersiz görür ve onu bir vitrin süsünden farkı olmayan politik bir figür olarak görür. Yine, kardeşi Marianne’e “Yaşlı kadınlar devrim yapamaz” diyerek acil silahlı eylemin tek çözüm olduğunu vurgular.  

Juliane bir dizi bombalamadan sonra tutuklandığında, Marianne gazetecilik yöntemleriyle kendi davalarına mı yoksa yetkililer tarafından kötü muamele gördüğünden şüphelendiği ve şimdi hapsedilmiş olan kız kardeşini kurtarmak ve özgürleştirmek için verilen mücadeleye mi odaklanacağına karar vermek zorundadır; bu durum kişisel hayatında ve ilişkilerinde işlerin raydan çıkmasına yol açar.

Margarethe von Trotta, o dönemde Yeni Alman Sineması hareketi içerisinde yer alan ve değeri az bilinen bir sinemacıdır. Eserleri genellikle oldukça ağır ve hüzünlüdür, ancak her zaman inanılmaz derecede dikkat çekici ve kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Yönetmenliği ve senaryosu muhteşem, elbette Juliane rolündeki Jutta Lampe ve Marianne rolündeki Barbara Sukowa’nın olağanüstü performanslarıyla film bambaşka bir seviyeye geliyor. Ingmar Bergman’ın bu favorilerimden biri demesine şaşmamalı.

Eğer neşelendirici bir film arıyorsanız, bu film o değil. Ancak Marianne ve Juliane, kızkardeşliğin harika filmsel tasvirlerinden biri olduğu için herkes için olmazsa olmaz bir film. Dahası, bu kadar önemli, toplumsal ve politik açıdan önemli konuları ele alınış tarzı sebebiyle bence çok sayıda insan tarafından izlenmesi gerekiyor. Şüphesiz değeri bilinmeyen bir mücevher. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *